Allah Kuran'da "İnsanlar, 'iman ettik' diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?" (Ankebut Suresi, 2) şeklinde buyurmaktadır.
Çünkü bir insanın sadece diliyle "ben iman ettim, Müslüman oldum" demesi, onun Allah katındaki ebedi kurtuluşu için yeterli olmayabilir. Allah'a karşı vermişolduğu bu sözün gerekliliklerini tüm yaşamı boyunca eksiksizce uygulamalıdır.
İman eden bir kimse Allah'tan başka bir ilah olmadığını kavramışve Rabbimize teslim olmuştur. Bu imanının bir gereği olarak hayatının her anında Rabbimizi herşeyden üstün tutmalı ve sadece O'nun rızası için çaba sarf etmelidir.
Allah Kuran'da insanların sınanmadan bırakılmayacaklarını haber verirken, işte insanın bu yükümlülüğüne işaret etmektedir: Bir insan, "ben iman ettim" dedikten sonraki hayatında, Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanabilmek için gerçekten herşeyi göze alabileceğini fiili olarak da göstermelidir. Allah'ın rızasını kazanabilmek için gerektiğinde dünya hayatının tüm nimetlerini geride bırakabilecek kadar güçlü ve üstün bir imana sahip olduğunu ortaya koymalıdır.
Allah Kuran'da insanların gerçekten iman edip etmediklerini ortaya çıkarmak için onları çok çeşitli olaylarla deneyebileceğini bildirmiştir. İşte Allah'ın bildirdiği bu "sınama"lardan biri, Peygamber Efendimizin hayatında en güzel örneklerinden birini gördüğümüz "hicret" olayıdır.
Peygamber Efendimiz ile birlikte hicret eden müminler, sırf Allah'ın rızasını kazanabilecekleri şekilde bir yaşam sürebilmek uğruna, sahip oldukları herşeyi geride bırakmış, evlerini ve yurtlarını terk etmişlerdir. Gösterdikleri bu ahlak, bu kimselerin Allah'a olan gönülden bağlılıklarının çok açık bir delili olmuştur. İnkar edenlerin, Allah'a kulluk etmemeleri yönündeki baskılarına boyun eğmemiş, Allah'ın hoşnutluğunu kazanabilmenin, dünya hayatında sahip oldukları maddi değerlerden çok daha önemli olduğunu bilerek hareket etmişlerdir. Peygamberimiz (sav) ve beraberindeki salih müminler Kuran ahlakını gereği gibi yaşayabilmek için, bu dünya üzerindeki her türlü rahatlığı terk etmeye razı olmuşlardır. Allah Kuran'da onların bu üstün ahlakını şöyle haber vermektedir:
Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenler (çaba harcayanlar) ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir. (Enfal Suresi, 72)
İman ettiklerini söyledikleri halde, hicret etmeleri söz konusu olduğunda, bu kararlılığı gösterememişkimseler için ise Kuran'da, "Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin" (Nisa Suresi, 89) şeklinde bildirilmiştir. Allah'ın, dünya hayatının menfaatlerini daha değerli görerek geride kalan kimseler hakkındaki bu hükmü, hicretin önemli bir mümin özelliği ve gerçek imanın göstergelerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu kitabın yazılmasındaki amaç, Peygamber Efendimizin ve salih müminlerin güzel ahlaklarını hicret yönünden ele almak, onların Allah'a olan teslimiyetlerini, cesaretlerini ve güçlü imanlarını gözler önüne sermektir. Onlar, yaşadıkları tüm zorluklara, inkarcıların baskılarına ve içerisinde bulundukları zor şartlara rağmen Allah'ın dinini yaşamakta kararlılık göstermiş, hiçbir şekilde yılmamışve gevşekliğe kapılmamışlardır. Evlerini, yurtlarını ve kurulu düzenlerini bir an bile tereddüte kapılmadan arkalarında bırakmış, Peygamberimiz (sav) ile birlikte büyük bir şevk ve teslimiyetle hicret etmişlerdir. Tüm iman edenler, Peygamberimiz (sav)'in ve salih müminlerin Kuran ahlakını yaşama konusunda gösterdikleri bu kararlılıklarını kendilerine örnek almalı, hayatları boyunca karşılarına çıkacak tüm olayların kendileri için birer 'deneme' olduğunu bilerek her zaman tevekküllü davranmalı ve hiçbir zorluğun kendilerini doğru yoldan ayırmasına izin vermemelidirler
Çünkü bir insanın sadece diliyle "ben iman ettim, Müslüman oldum" demesi, onun Allah katındaki ebedi kurtuluşu için yeterli olmayabilir. Allah'a karşı vermişolduğu bu sözün gerekliliklerini tüm yaşamı boyunca eksiksizce uygulamalıdır.
İman eden bir kimse Allah'tan başka bir ilah olmadığını kavramışve Rabbimize teslim olmuştur. Bu imanının bir gereği olarak hayatının her anında Rabbimizi herşeyden üstün tutmalı ve sadece O'nun rızası için çaba sarf etmelidir.
Allah Kuran'da insanların sınanmadan bırakılmayacaklarını haber verirken, işte insanın bu yükümlülüğüne işaret etmektedir: Bir insan, "ben iman ettim" dedikten sonraki hayatında, Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanabilmek için gerçekten herşeyi göze alabileceğini fiili olarak da göstermelidir. Allah'ın rızasını kazanabilmek için gerektiğinde dünya hayatının tüm nimetlerini geride bırakabilecek kadar güçlü ve üstün bir imana sahip olduğunu ortaya koymalıdır.
Allah Kuran'da insanların gerçekten iman edip etmediklerini ortaya çıkarmak için onları çok çeşitli olaylarla deneyebileceğini bildirmiştir. İşte Allah'ın bildirdiği bu "sınama"lardan biri, Peygamber Efendimizin hayatında en güzel örneklerinden birini gördüğümüz "hicret" olayıdır.
Peygamber Efendimiz ile birlikte hicret eden müminler, sırf Allah'ın rızasını kazanabilecekleri şekilde bir yaşam sürebilmek uğruna, sahip oldukları herşeyi geride bırakmış, evlerini ve yurtlarını terk etmişlerdir. Gösterdikleri bu ahlak, bu kimselerin Allah'a olan gönülden bağlılıklarının çok açık bir delili olmuştur. İnkar edenlerin, Allah'a kulluk etmemeleri yönündeki baskılarına boyun eğmemiş, Allah'ın hoşnutluğunu kazanabilmenin, dünya hayatında sahip oldukları maddi değerlerden çok daha önemli olduğunu bilerek hareket etmişlerdir. Peygamberimiz (sav) ve beraberindeki salih müminler Kuran ahlakını gereği gibi yaşayabilmek için, bu dünya üzerindeki her türlü rahatlığı terk etmeye razı olmuşlardır. Allah Kuran'da onların bu üstün ahlakını şöyle haber vermektedir:
Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenler (çaba harcayanlar) ile (hicret edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiçbir şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse, yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı görendir. (Enfal Suresi, 72)
İman ettiklerini söyledikleri halde, hicret etmeleri söz konusu olduğunda, bu kararlılığı gösterememişkimseler için ise Kuran'da, "Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin" (Nisa Suresi, 89) şeklinde bildirilmiştir. Allah'ın, dünya hayatının menfaatlerini daha değerli görerek geride kalan kimseler hakkındaki bu hükmü, hicretin önemli bir mümin özelliği ve gerçek imanın göstergelerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu kitabın yazılmasındaki amaç, Peygamber Efendimizin ve salih müminlerin güzel ahlaklarını hicret yönünden ele almak, onların Allah'a olan teslimiyetlerini, cesaretlerini ve güçlü imanlarını gözler önüne sermektir. Onlar, yaşadıkları tüm zorluklara, inkarcıların baskılarına ve içerisinde bulundukları zor şartlara rağmen Allah'ın dinini yaşamakta kararlılık göstermiş, hiçbir şekilde yılmamışve gevşekliğe kapılmamışlardır. Evlerini, yurtlarını ve kurulu düzenlerini bir an bile tereddüte kapılmadan arkalarında bırakmış, Peygamberimiz (sav) ile birlikte büyük bir şevk ve teslimiyetle hicret etmişlerdir. Tüm iman edenler, Peygamberimiz (sav)'in ve salih müminlerin Kuran ahlakını yaşama konusunda gösterdikleri bu kararlılıklarını kendilerine örnek almalı, hayatları boyunca karşılarına çıkacak tüm olayların kendileri için birer 'deneme' olduğunu bilerek her zaman tevekküllü davranmalı ve hiçbir zorluğun kendilerini doğru yoldan ayırmasına izin vermemelidirler